Alsancak'ın dev projeleri konut değil sorun üretecek

Kahramanmaraş merkezli yaşanan depremlerin ve kaybedilen binlerce canın ardından Türkiye’nin en önemli gündem maddesi bir kez daha deprem ve kentsel dönüşüm oldu.  30 Ekim 2020’de deprem felaketi atlatan İzmir’de de vatandaşlar korku içinde. Peki İzmir’in kalbi Alsancak’ta, deprem riski yüksek düz sulak arazilerde inşasına devam edilen ve devasa kentsel dönüşüm projeleri olarak lanse edilen projeler gerçekten birer kentsel dönüşüm projesi mi? Konuyu Gerçek Haberci’ye değerlendiren uzmanlar yapıların bölgedeki mevcut trafik ve otopark sorununu arttıracağını ifade ederken,  mevcut zemine de dikkat çekerek, yapılan çok katlı yapıların depreme karşı güvenli olabilmesi için artı masraf gerektirdiğini, bunun da zaten yüksek olan fiyatları daha artırdığını vurguladı.

Türkiye 6 Şubat’ta yaşanan depremlerin yaralarını sarmaya calışıyor. Onbinlerce insanımızı kaybetmenin üzüntüsü herkesi derinden sarsarken, uzmanlar çok sayıda fay hattına sahip İzmir için de önemli uyarılarda bulunuyor.  Henüz 30 Ekim 2020’de yaşanan acıların tazeliğini koruduğu İzmir’de ise yurttaşların görece daha güvenli konutlara geçmesi ise neredeyse imkansız. Özellikle pandemi sonrası patlayan konut fiyatları ve kentsel dönüşüm projeleri olarak lanse edilen projelerin ultra zenginlere hitap etmesi ve milyon dolarlar gibi fiyatların havada uçuşması karşısında çaresiz kalan yurttaşlar bir yandan olası bir depremde yaşanacak felaketi beklerken bir yandan da kentin en değerli arazilerinin rant için yağmalanmasını izlemek zorunda.

Son yıllarda mega projelerle adından sıkça bahsedilen İzmir’in kalbi Alsancak bölgesi de kentsel dönüşüm adı altında ranta ve dev projelere açılmış durumda. Alsancak’ın Umurbey Mahallesi’nde, Evora İzmir, Allsancak ve Divan Residence projelerinin yapım aşaması devam ediyor. 2 bin 500’den fazla konut, yaklaşık 35 dükkân ve 45 ticari ünite, 1 otel, sosyal tesisler ve daha birçok yapının içinde yer alacağı projeler; Alsancak’a altyapı, üstyapı, sosyal ve kültürel anlamda birçok sorunu da birlikte getiriyor. Projeler; trafik, otopark, atık ve kanalizasyon, çevre ve körfez kirliliği gibi sorunların yanı sıra; bölge halkının ikamet ettikleri yerlerden gitmesine de sebep olacak. Projeler ayrıca kentsel dönüşümü bekleyen İzmirliler için ulaşılması hayal rakamlarla satışa sunuluyor. 

“YAPILAN PLANLAMA İLE UYGULANAN PLANLAMADA FARK OLUYOR”

Proje kapsamındaki çok katlı yapılar sonucunda, Alsancak’ta zaten büyük bir problem olan trafik ve otopark sorununun katlanarak artacağını belirten Mimarlar Odası İzmir Şubesi Başkanı İlker Kahraman; “Planda nasıl bir proje çıkacağını ön göremiyoruz. Plan, yaklaşık metrekare üzerinden daire başına yaşayacak kişi sayısı ile çarpılıyor ve ona göre de emsal yoğunluğu belirliyor. Belirlenen emsal yoğunluğa göre hem trafik altyapıları hem elektrik altyapıları hem de kanalizasyon altyapıları buna göre belirleniyor. Ama peşinden haliyle, bu daireler lüks konumda, her bir dairenin bir arabası oluyor örneğin. Daha ufak konutlar olduğunda bizim emsalimiz şaşıyor zaten. Süreç, düşündüğümüz yoğunlukların çok üstünde bir yoğunluğa gidiyor. O da altyapısal ve özellikle trafik probleminin daha da büyümesini tetikliyor. Çünkü ana hatların düşünülmesi gerekli şeyler. Toplu ulaşım düşünüyor ama bu dairelerde oturanların hiçbiri toplu ulaşım kullanmıyor. Çünkü varlıklı insanların aldıkları yerler bunlar. Dairede oturacak kaç kişi varsa hepsinin arabası var. Böylelikle hem ciddi bir otopark sorununa hem de inanılmaz bir trafik sorununa sebebiyet veriyor. Yani yapılan planlama ile uygulamadaki olan arasında büyük bir fark olduğu için oluyor bunlar.” diye konuştu.

“MEVCUT ALTYAPI DESTEKLEMİYOR”

Bölgenin mevcut altyapısının, projeler için sorun yaratacağına dikkat çeken Kahraman; “Yeni yapılarda aslında yağmur suyu kanallarını ayrı bir şekilde çözüyoruz. Ama yağmur suyu kanalları da kanalizasyona bağlanıyor şu anda ne yakız ki. İzmir Büyükşehir Belediyesi bunu başlattı ama başlatması yeterli olmadı. Yağmur sularının ayrılması ile bir miktar kurtarılabilir ama onun hesapları Büyükşehir Belediyesi tarafından yapılıyordur. Ama uygulamalar o denli hızlı değişmiyor, altyapılar o denli hızlı yenilenmiyor. Mevcut proje için altyapı yapılması düşünüldü. Bir plana da alındı ama şu anda mevcut altyapı kullanılıyor ve mevcut altyapılarda bu tür yüksek katlı binaların bu minvalde yerleşmesine, aslında çok karşılık getirecek yerler yok ne yazık ki.” şeklinde konuştu.

ÖNCELİĞİMİZ DEPREME DAYANIKLI, DAHA UCUZ KONUT

İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Başkanı Eylem Ulutaş Ayatar ise Alsancak’taki mevcut zemine dikkat çekerek, yapılan çok katlı yapıların depreme karşı güvenli olabilmesi için artı masraf gerektirdiğini, bunun da zaten yüksek olan fiyatları daha artırdığını vurguladı. İnşaat teknikleri açısından Türk mühendislerinin her zeminde yüksek katlı yapabilecek kapasitede olduğunu fakat bu tür projelerde ve zeminlerde uzmanlığın daha da önemli bir konuma yükseldiğini dile getiren Ayatar, ‘’Bizim önceliğimiz depreme karşı dayanıklı ve topluma hitap eden daha ucuz projeler üretmek olmalı’’ açıklamasında bulundu.

Prof. Dr. Naci Görür’de uyardı!

İzmir için bir uyarı da Prof. Dr. Naci Görür’den geldi. Görür, Körfez’in kıyısında yapılan binaların bataklık bir zemin üzerine bilinçsizce inşa edildiğini vurguladıktan sonra şöyle devam etti “Prof. Dr. Naci Görür “Körfez’in kıyısında yapılan binalar bataklık bir zemin üzerinde bilinçsizce inşa edilmiştir. Bu nasıl olmuş? Nasıl müsaade edilmiş? Anlaşılır değil. Eski İzmir’de bu kadar yüksek binalara müsaade edilmezdi. İzmir’in depreme dirençli hale gelebilmesi için birçok binanın yıkılması lazım. İzmir’de Gediz akarsuyunun, delta çökelleri üzerine bina yapmışlar. İnanılır gibi değil.”