Arçelik Amerika'da satın alma peşinde
Özellikle 2008 krizi sonrası artan fırsatları değerlendiren, 'global oyuncu' olma iddiasını yüklenen Türkiye sermayesinin bir kısmı yurtdışına sermaye ihraç ederek ülkeden çıkıyor.
"Global fırsatları değerlendirme" madalyonunun öbür yüzü Türkiye’yi riskli bulma. Bu konudaki en çarpıcı örneklerden biri Arçelik. Önce Avrupa’da, ardından Hindistan, Pakistan, Tayland’da, Japonya’da şirket alımları yapan Arçelik’in CEO’su Hakan Bulgurlu gözlerini Amerika kıtasına diktiklerini söylemiş.1 Aynı yerde Bulgurlu, Arçelik’in son 5 yıldaki 1,2 milyar avro tutarındaki yatırımlarının 435 milyon avrosunun şirket satın almalarından oluştuğunu ifade ediyor.
Arçelik, son 20 yılın en hızlı büyüyen şirketlerinden. 2002 yılında 1,4 milyar avro olan ciro 2020 yılında 5 milyar avro’ya yükseldi. Hem iç pazar hem de ihracata dayalı büyümenin taşıyıcısı esas olarak Türkiye’deki tesisler. 2020 yılı cirosunun üçte ikisi yurtdışı satışlardan (ihracat ve yurtdışındaki tesislerin gelirleri) oluşsa da söz konusu gelirin hala çok büyük bölümü Türkiye’deki üretimden sağlanıyor. Türkiye’de yaratılan değer yurtdışına taşınmış oluyor. Yatırımların neredeyse yüzde 40’ının yurtdışına yönelik olması Türkiye’de teknoloji düzeyini yükseltme, derinleşme yerine daha az gelişmiş pazarlara mevcut ürün gamıyla hitap etme ya da gelişmiş pazarların alt segment ürünlerine talip olma stratejisini ifade ediyor.
Türkiye sermayesinin “yapısal” konulardaki tercihleri siyasi iktidara güvensizlik, siyasi iklimle açıklanamayacak, bilakis tersinden okumaları daha fazla destekleyecek nitelikte. Bugün açısından önemli boyutsa TL’nin değer kaybıyla derinleşen yoksullaşmada Türkiye sermayesinin “risk dağıtmak”, “rekabet gücünü artırmak” gibi gerekçelerle özellikle son 10 yılda kayda değer düzeylere ulaşan sermaye ihracının önemli bir katkısı bulunduğunu görmek gerekiyor. Arçelik, Koç Grubu, sadece bir örnek. Şişecam ve Ciner’in ABD’deki 4 milyar dolarlık soda külü yatırımı da devasa büyüklüğü, Türkiye’de en uygun altyapıya sahip olmalarına rağmen güneş paneli teknolojileri başta olmak üzere “zorlu” alanlarda teknolojik yatırım yapma, kapasite geliştirmekten kaçınmış olmalarıyla yine “sermaye ihracı” başlığı altında değerlendirilmeyi fazlasıyla hak ediyor.