CHP'li Taşkın, "Dış politikada hedefler ile kapasite örtüşmüyor"

CHP İzmir Milletvekili Yüksel Taşkın, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu'nda Dışişleri Bakanlığı'nın 2024 Bütçe görüşmelerine katıldı. Taşkın, mevcut dış politika uygulamalarına dair eleştirilerde bulundu ve Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'a bazı sorular yöneltti.

EGE POLİTİK - Taşkın, dış politika eleştirilerini dile getirirken Türkiye'nin güçlü bir devlet olmasının önemini vurguladı. CHP İzmir Milletvekili Yüksel Taşkın, hamaset yapmadığının altını çizerek "Siz yapınca milli ve yerli, biz deyince batıcı" şeklinde tepkisini gösterdi.

Kapasite eksikliklerine dikkat çekti ve hedeflerle kapasitenin örtüşmediğine işaret etti.

Taşkın, somut örnek olarak İsrail'e karşı alınan yaptırım kararlarını eleştirdi ve uluslararası ilişkilerin dini bir çatışma olarak sunulmaması gerektiğini ifade etti. Filistin meselesinin uluslararası hukuk ve insan hakları boyutlarına vurgu yaptı.

Avrupa Birliği ile ilişkilere de değinen Taşkın, stratejik önceliğin ülkenin çıkarları olduğunu belirtti ve Avrupa Birliği ile ilişkilerde somut bir planın eksikliğine dikkat çekti. Ayrıca, Osman Kavala ve benzeri siyasi tutuklamaların hukuki değil siyasi olduğunun altını çizdi.

Dışişleri Bakanı'na anayasanın 90. maddesi hakkında soru yönelten Taşkın, kadın temsiliyeti konusunda bakanlık bürokrasisindeki kadın oranını sordu.

Son olarak, Türkiye'nin güneyinde Amerika Birleşik Devletleri ve Rusya'nın yeni komşular olduğunu söyleyen Taşkın, Suriye politikasının gözden geçirilmesi ve Kürtlerle güven ilişkisi kurulmasının daha iyi olabileceğini önerdi.

Taşkın şöyle dedi:

"Biz Muhalefet olarak eleştiri ortaya koyarken Türkiye’nin büyük bir devlet güçlü bir devlet olmasından ancak memnuniyet duyabileceğimiz arkadaşlar bilsin. Burada ima edilen biz milliy yerliyiz, siz değilsiniz bu şekilde yaklaşımların burada hiçbir hükmü yok. Gerçekten bu komisyona yakışmıyor. Biz de ülkemizin müreffeh ve demokratik olmasını herkes kadar istiyoruz. Bu hamasetten vazgeçelim. Şimdi ben burada enteresan bir şey gördüm. Geçen seneki tutanaklara da baktım. Ondan önceki seneki tutanaklara da baktım. Burada bir övünme yarışıdır gidiyor. Benim de şöyle bir görevim var. Ülkenin yararını düşünüyorsam, ettiğim yemine sadık kalacaksam. Acaba ortaya koyduğumuz hedeflerle kapasitemiz örtüşüyor mu? Yok öyle bir şey yani. 180 derece dönüşler niye yapıyoruz? bir avuç dolar için neden Birleşik Arap Emirliklerinin kapısına gidiyoruz. Kapasite problemimiz var, kapasite sorununa işaret ettiğimizde Türkiye’nin kuvvetli etkin müreffeh demokratik olmasını istemiyor mu oluyoruz? Bunlardan vazgeçelim. Burada en az hamasetle konuşan Bakan oldu. Yani geçen seneki tutanaklara baktığımda öyle çok fazla sıfat içermeyen bir konuşma yaptı. Böyle ilerlememiz gerekiyor. Bizim de bu şekilde devam etmemiz gerekiyor. Somut örnek vereyim ben açıkçası günlerdir İsrail’e karşı alınan ve uygulanan somut yaptırımı kararlarınızı anlayamadım. Uluslararası ilişkiler hocası 20 yıl Filistin sorunu anlattım. Yaptırımlarımızı anlamadım gerçekten hamaset yapmıyorum. Arabulucuk rolünü üstlenmeye çalıştık. Yapamıyoruz. Neden anlamıyorum. Cumhurbaşkanımız çıkıp uzun sessiz kaldı. Ben belki Dışişleri Bakanımız Hakan Fidan'ın etkisi vardır. Biraz sessiz gidelim bakalım hemen konuşmayalım demiştir belki bilemiyorum. Sonra dedi ki hilal kavgası dedi bu. Dünyanın batısında dünyanın her yerinde milyonlarca insan Arjantin’de Şili’de İngiltere’de Filistin için sokaklara döküldü. Biz bunu huntingını haklı çıkaracak şekilde şimdi bir medeniyetler çatışması olarak mı kurgulayacağız? Arkadaşlar bu olmaz. Neden olmaz çünkü böyle yaptığınız zaman dini fanatizme karşı yine dini bir söylemle çıkmış oluyoruz. Halbuki bugüne kadar Filistin meselesinin uluslararası hukuk insan hakları ve insancıl hukuk boyutlarında ele alınmasından kaynaklanan çok güçlü bir meşruiyeti vardır ve Türkiye cumhuriyeti bugüne kadar dış politikasını bu eksen üzerinden götürmüştür ve bu da haklı bir eksendir.

Başka bir konu konular beni çok ciddi şekilde düşündüren. AK Partili hemen hemen bütün arkadaşlarımız Avrupa Birliği uyum komisyonları da aynısı var. Bakan bey de aynı şeyi söylüyor. Avrupa Birliği bizim stratejik önceliğimizdir diyorlar. Tamam bunu söyleyen batıcı olmaz arkadaşlar. Stratejik önceliğimiz ülkemizin çıkarı var. Biz söyleyince birden bire batıcı olarak lanse ediliyoruz. Eğer biz hala Avrupa Birliğine sosyolojik olarak öncelik olarak görüyorsak şöyledir bakış açımız olması lazım. Neden biz Avrupa Komisyonu eleştirilerine karşı çok somut bir planla çıkamıyoruz. Neden zaman kazanmaya oynuyoruz. Türkiye’de 2-3 defa beraat edilen Osman Kavala'nın nedenle içeride olduğunu herkes biliyor. Arkadaşlar ne söylerseniz söyleyin. Osman Kavala ve gezip tutuplarının neden içeri olduğu bellidir. Hukuki değildir, siyasidir. Arkadaşlar dünyaya bunu kabul ettiremiyorsunuz. Şimdi biz Avrupa komisyonunun kurucu üyesiyiz. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Yazılı yani bütün yazılı müktebesatına oluşumuna katkı vermişiz. Şunu soruyorum bakanımız Avrupa Konseyinden ayrılmayı göze alıyor muyuz ona göre hareket edelim. Avrupa Konseyi'nden ayrılmayı göze almıyorsak anayasa maddesinin 90. maddesinin gereğini yapalım. 

Ben şöyle bir kaygım var bunu da bakan bey konusuyla alakalı olduğu için sormak istiyorum. Şimdi biliyorsunuz milli yargı diye bir kavram çıktı. Bir danışman beyefendi milli yargı diyor. Acaba Yeni anayasa yapımında benim gerçekten samimi olarak kaygım var. Asıl hedeflerden bir tanesi anayasa 90. madde midir? Orada ne diyor. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası anlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletler arası anlaşma hükümleri esas alınır. Hedef budur. Dışişleri Bakanımız anayasa 90. madde konusunda ne düşündüğünü sormak istiyorum. Bu maddenin korunmasında fayda olduğunu düşünüyor mu, kaldırılması gerektiğini mi düşünüyor. Onu sormak istiyorum. Yine bir başka sorum kadın temsiliyeti kariyer diplomatlarınızın yüzde kaçı kadındır, bakanlık bürokrasinin üstdüzey yöneticilerin yüzde kaçı kadındır? Bunu hemen her yerde için kasıt aramayalım. Ama ben sormakla yükümlüyüm. Belki olumlu bir cevap gelecek ve memnun olacağım ben öyle bir şeyim. 


Biz güneyimize baktığımızda iki tane yeni komşumuz oldu. Nurtopu gibi Amerika Birleşik Devletleri ve Rusya. Uyguladığımız Suriye politikası sonucunda Rusya ve Amerika güneyize yerleşti. Sorum şu özellikle Suriye’de radikal İslamcı yapılar yakınlaşmak ve ortak faaliyet yürütmek yerine Kürtlerle bir güven ilişkisi kurmaya çalışılsaydı daha iyi olmaz mıydı? Sınırımızın güneyinde yüzlerce yıldır yaşayan ve akrabamız dediğimiz Türklerin güveni, kaygılarını anlayan ama onların da bizim güvenlik kaygılarımızı anladığı bir iklim yaratılabilir miydi? Bunun yaratılması ülkemizin menfaatine midir, değil midir?"

       Bu gönderiyi Instagram'da gör                     

Yüksel Taşkın (@yukseltaskinchp)'in paylaştığı bir gönderi