Meral Akşener: "Ben bugüne kadar hiç kimsenin arkasından hançer vurmadım. Ben herkesin hak ettiği takdirde hançeri kalbine vururum. Bugüne kadar hep öyle yaptım"
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, TBMM grup toplantısında; "Sayın Kılıçdaroğlu da hançerden bahsetti fakat hançer işi ortada kaldı. Eğer o bensem, ben bugüne kadar hiç kimsenin arkasından hançer vurmadım" dedi.
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, TBMM grup toplantısında; "Sayın Kılıçdaroğlu da hançerden bahsetti fakat hançer işi ortada kaldı. Eğer o bensem, ben bugüne kadar hiç kimsenin arkasından hançer vurmadım. Ben herkesin hak ettiği takdirde hançeri kalbine vururum. Bugüne kadar hep öyle yaptım. Arkadan işim yoktur. Çünkü ben kul hakkından çok korkarım. Gücün getirdiği o korkuları kullanıp insanlara eziyet etmekten çok korkarım. Hele ki garibanlara eziyet edenlerin bilirsem, ispatlarsam vallahi billahi bugüne kadar 'şak' diye kalplerine o hançeri koymuşumdur, koymaya devam edeceğim. Benim sırtımda da bıçak vardır demiyorum, gereğini yapmıyorsan ha bire hançerlenirsin, kendine bir şey istiyorsan ha bire hançerlenirsin, ölümüne bir şey isteyip çevreyi görmüyorsan elbette hançerlenirsin. O hançerlerin sahiplerini sonra karşında bulursun. Ben kimseyi hançerlemedim, hançerlemem" dedi.
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, bugün TBMM grup toplantısında konuştu. Ülke ve dünya gündemine dair değerlendirmelerde bulunan Akşener, özetle şunları söyledi:
"ANITKABİR’İN ÖNÜNDEKİ UZANAN KUYRUKLARDA AYNI VEFAYI HİSSEDEREK SAYGIYLA DİMDİK DURACAĞIZ"
"2 gün sonra, 10 Kasım. Bu sene, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ümüzü ebediyete uğurlayışımızın 85’inci yılındayız. Mustafa Kemal bir umuttur. Susuz kalmış yüreklerin pınarı sahipsiz kalmış milletin, yol başçısı çaresiz kalmış vatanın, dermanıdır. Mustafa Kemal bir mücadeledir. Pes etmek bilmeyen azmin ateşi hayalleri gerçek kılmanın, inancı her türden zulme karşı, mukavemet gösterme iradesidir. Mustafa Kemal, bir gururdur. Türk’ün kudretinin simgesi memleketin dört bir yanında dalgalanan ay yıldızı Cumhuriyet’le birlikte başlayan bir büyük destanın adıdır.
Geçtiğimiz hafta Cumhuriyetimizin 100’üncü yılına erişmenin verdiği mutlulukla hep birlikte aynı duyguda buluşmuştuk. 10 Kasım’da da yine büyük Türk milleti olarak tek yürek olacak aynı duygudaşlığı paylaşacağız. Anıtkabir’in önündeki uzanan kuyruklarda aynı vefayı hissederek saygıyla dimdik duracağız. Çocuğu, genci, yaşlısı, fark etmeksizin aynı özlemi duyacağız. Saatler 9’u 5 geçeyi gösterdiği anda yüreğimizi sızlatan aynı büyük hüzünle dolacağız. Ama diğer yandan da siyasi hayatını Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ümüze, onun temsil ettiği değerlere ve bizlere bıraktığı kutlu mirasa düşmanlık besleyerek sürdürenlerin acizliklerine şahit olacağız. Ama ne yaparlarsa yapsınlar kalplerindeki hırsı, kini ve düşmanlığı bize dayatamayacaklar. Büyük Türk milletinin gönlünde parlayan bir çift mavi göze gölge düşüremeyecekler. Her Türk gencinin ruhunda Mustafa Kemal’i yaşatmasına engel olamayacaklar.
"İKTİDAR İCRAATSIZLIĞIYLA EKONOMİMİZDEKİ KRİZİ ADIM ADIM DERİNLEŞTİRMEYE DEVAM EDİYOR"
Milletimizin enflasyonla olan acı mücadelesi ne yazık ki her geçen gün daha da zorlaşarak devam ediyor. İktidar ise icraatlarıyla daha doğrusu icraatsızlığıyla ekonomimizdeki krizi adım adım derinleştirmeye devam ediyor. Biliyorsunuz yeni ekonomi yönetiminin açıklamış olduğu bir kalkınma programı hâlâ yok. Geçtiğimiz aylarda açıklanan bir Orta Vadeli Plan var. Hatırlarsınız daha önce yine bu kürsüden onun da aslında bir plan değil, bir temenniler dizisi olduğunu söylemiştim. Nitekim zaman yine bizi haklı çıkardı. İktidarın enflasyon temennisi geçtiğimiz hafta yeniden güncellendi. Merkez Bankası yüzde 58 olan 2023 sonu enflasyon tahminini yüzde 65’e çıkardı. Bakalım yıl sonuna kadar daha kaç kere güncelleme gelecek? Bakalım gelen güncellemeler milletimizin, sokakta hissettiği gerçek enflasyona sonunda yetişilebilecek mi?
Memlekette herkes bir şekilde masraflarını kısıyor ama devleti yönetenler inatla masraflarını kısmıyor. Milletimiz artık enflasyona karşı kemer sıkmaktan nefes alamayacak hâle geldi ama saraydaki zevkü sefa ortamı tüm hızıyla sürüyor. Enflasyon rakamlarına baktığımız zaman en başta gıda fiyatlarının artışını görüyoruz. Hâlbuki biz yıllardır tarımın gıda üretiminin ve gıdaya erişimin ne kadar hayati olduğunu anlatıyoruz. Gıda güvenliğinin toplumların ekonomik ve sosyal güvenliği için en önemli faktörlerden birisi olduğunu söylüyoruz. İktidar ise yıllardır bu durumu anlamamakta ısrar ediyor. Üstelik her geçen gün tarım potansiyelimizi daha da vasatlaştıran politikalarına yenilerini ekliyor.
"EŞİNİ KAYBETMİŞ BİR EV KADINI 5 BİN 800 LİRAYLA NASIL GEÇİNSİN?"
Geçtiğimiz hafta, Kütahya’daydık. Tarımdan emeklilerimize iktidarın ekonomideki performansının vatandaşlarımızdaki karşılığını gördük. Ülkemizde siyaset milletten kopuk bir anlayışla yapılırken dedikodularla, koltuk kavgalarıyla, suni gündemlerle vakit öldürülürken biz her zaman olduğu gibi yine milletimize gittik, dertlerini dinledik, çilesine şahitlik ettik. Kütahya’da karşıma çıkan bir emekli kardeşim, dedi ki, '7 bin 500 lira maaş alıyorum, kira 4000 lira. Nasıl yetireyim?' Kaybettiği eşinin emekli maaşıyla geçinmeye çalışan bir başka kardeşim de, 'Dul kadının maaşı neden kesiliyor? Erkekler ölünce maaştan 1500 lira kesiliyor. Normalde emekliler 7 bin 500 alıyor erkekler ölünce maaş, 5 bin 800’e düşüyor' diye dert yandı. Bu durum gerçek bir garabet. Biz, 'Emekli maaşlarını asgari ücret düzeyine çıkartın, asgari ücreti de güncel enflasyona göre düzenleyin' diyoruz ama ülkemizde, 7 bin 500 lira bile alamayan insanlarımız var. Sizin hiç mi vicdanınız sızlamıyor? Eşini kaybetmiş bir ev kadını 5 bin 800 lirayla nasıl geçinsin? Kirasını mı ödesin, faturasını mı ödesin, yoksa çocuklarının masraflarını mı karşılasın? El insaf, ayıptır, günahtır.
Kütahya’da, Alayunt köyünü de ziyaret ettim. Oradaki muhtar kardeşimin anlattıkları da hem köylülerimiz için hem de Türkiye’nin geleceği için yürek dağlayacak cinsten. Köyde bulunan 2250 dönümlük 1’inci sınıf bir tarım arazisi, Tarım İl Müdürlüğü tarafından 3’üncü sınıf gösterilmiş ve değer düşürülerek kamulaştırma kararı alınmış. Üstelik köyde yaşayan vatandaşlarımızın yüzde 90’ı tarım ve hayvancılıkla geçiniyor. Bölgede şeker pancarı, mısır, arpa, buğday ve nohut gibi birçok tarım ürünü yetiştiriliyor. Köyde bulunan tarım arazilerinin yüzde 80’i de sulanabilir arazi. Hatta kamulaştırma kararını kapsayan yerlerde sulama kooperatifinin su pompaları var. Yani köyde yaşayan çiftçilerimize destek verilip daha çok üretmeleri sağlanacağına verimli toprakları ellerinden almaya çalışan gözünü beton bürümüş bir zihniyetle karşı karşıyayız.
"TARIM BİR KOYUP BEŞ ALACAĞIMIZ ÜLKEMİZE İSTİHDAM SAĞLAYACAK, DÖVİZ KAZANDIRACAK BİR YATIRIM ALANIDIR"
TÜİK’in makyajlı rakamlarında bile yüzde 71,99 olan gıda enflasyonunu düşürmek için tarıma daha fazla önem verip, tarımın önünü açacak politikaları hayata geçirmek yerine işleyen tarım arazilerine bile katakullilerle çökmeye çalışan rant arsızı bir zihniyetle, karşı karşıyayız. Çökemedikleri yerler için de utanmadan köylülerin araziye ulaşımını zorlaştırıp akıllarınca mobbing yapıyorlar. Böyle bir anlayış olabilir mi? Düşünebiliyor musunuz? Köyün iki yanında 2500 ve 1000 dönümlük tarım arazileri var. Normalde bu arazilerin arası 500 metre. Ama hemzemin geçitler kapatıldığı için direkt erişim sağlayamayan insanlarımız organize sanayi bölgesi etrafından dolanarak 9 kilometre yol gitmek zorunda kalıyor. Bu da yetmezmiş gibi deprem riski nedeniyle yıktıkları, köy okulunun yerine, yeni bir okul yapmaya bile tenezzül etmiyorlar. Ez cümle; burada yaşayan insanlarımızın köyü terk etmesi için ellerinden geleni yapıyorlar. Hani akran zorbalığı var ya, bu da bildiğiniz iktidar zorbalığı. Gerçekten ibretlik.
Atatürk’ümüzün, 'Köylü milletin efendisidir' düsturundan nasibini alamayanlar köylerdeki yaşamı verimli toprakları ve tarımsal üretimi hunharca tahrip ediyor. Oysa İYİ Parti olarak bizim için Türkiye’nin en büyük genişleme alanlarından biri tarımdır. Tarım; bir koyup beş alacağımız ülkemize istihdam sağlayacak, döviz kazandıracak bir yatırım alanıdır. Göz bebeğimiz olan tarıma önem verilirse üretim ekonomisine geçilirse Türkiye’nin önünde, hiçbir güç duramaz. Ama tüm bunların gerçekleşmesi için öncelikle akla ve bilime dayanan bir vizyon gerekiyor. AK Parti’de öyle bir vizyon olmadığı için de ülkemizin 21 yılda geldiği durum, maalesef ortada. Üreticilerimize destek değil, köstek olan bir zihniyetle gıda güvenliğimizin karşı karşıya kaldığı riskler ortada. Milletimizi yoksullukta eşitlemeyi adeta ilke hâline getiren bir anlayışla bölgelerimiz arasındaki gelir uçurumu ortada. Toprak bizde ama parayı başkaları kazanıyor. İklim bizde ama parayı başkaları kazanıyor. Su bizde ama parayı başkaları kazanıyor.
"BU ÜLKEYE KAZIK ATAN HERKESİ SİLMEZSEM ADIMI DEĞİŞTİRECEĞİM"
Biz bu eğri düzeni, mutlaka değiştireceğiz. İsterse en yakınım olsun vallahi değiştireceğim, billahi değiştireceğim. En yakınım olsun, en güvendiğim olsun kazık atan herkesi buradan silmezsem adımı değiştireceğim. Bu ülkeye kazık atan herkesi silmezsem adımı değiştireceğim. İyiler hareketi her türlü pisliğin karşısında, her türlü garibanı ezen anlayışın karşısında, sırtında yara olmayan tertemiz insanlardan oluşan bir partidir. Bunun dışında davrananların içimizde yeri yoktur. Garibanın hakkına giren, bir taraftan insanların emeği karşılığı neredeyse aç gezdiği bir Türkiye'de, saray rejiminin getirdiği yolsuzlukların, israfların en miniği dahi olsa gereğini yapmayan namerttir. Hele gariban kız çocuklarına hele gariban delikanlılara, onları üzenleri, onları istismar edenleri silmezsem adiyim. Önce yerelde sonra da tüm Türkiye’de.
Filistin’de Netanyahu vahşeti, hız kesmeden devam ediyor. Filistinliler, âdeta bir ateş çemberinin içerisinde sıkışmış durumda. Dünya ise bu ateş çemberin etrafında adeta dans ediyor. Bu zulmü yaşatanlar, bu zulme sebep olanlar ve bu zulümden siyaset üretenler resmen bir saadet zinciri oluşturdular. Ve maalesef hala ne insan haklarına, ne vicdana, ne de uluslararası hukuka uygun olarak atılan herhangi somut adım yok. Birleşmiş Milletler’in Genel Sekreteri bile katil Netanyahu’nun Gazze’de sebep olduğu, mezalimin karşısında sadece, 'dehşete düştük' demekle yetiniyor. İnsan hakları ve savaş hukuku göz göre göre paspasa çevrilirken; evler, okullar, camiler, hastaneler bombalanırken; kadınlar, çocuklar, masum siviller katledilirken; dünyanın göstermiş olduğu, bu vurdumduymazlık, tarih kitaplarında bir utanç vesikası olarak anılacak.
"7 EKİM’DEN BERİ GAZZE’DE YAKLAŞIK HER 10 DAKİKADA BİR ÇOCUK ÖLDÜRÜLÜYOR"
Sadece bir haftada ölen çocuk sayısı, 1700’den 4 bin 237’ye yükseldi. Basın kaynaklarına göre 7 Ekim’den beri Gazze’de yaklaşık her 10 dakikada bir çocuk öldürülüyor. Bu vahşetin daha nesini tartışacağız? Gözü dönmüş Netanyahu’nun tüm dünyada savaş suçlusu ilan edilmesi için daha kaç çocuğun ölmesi gerekiyor? Böyle bir vicdansızlık böyle bir umursamazlık olabilir mi? Bugün, dünyada ne kadar ülke varsa her birinin meclisinde Netanyahu’nun savaş suçlusu ilan edilmesi gerekiyor. Kendi ülkelerinde bir terör saldırısı olduğunda dünyayı ayağa kaldıran batı ülkelerinin, 21’inci yüzyılın en büyük katliamına sessiz kalması, 21’inci yüzyılda bile haçlı zihniyetinden çıkamadıklarının bir kanıtıdır. Tüm dünyaya özgürlük pazarlayan Amerika çocukların yaşama özgürlüğü bombalanırken, sesini çıkarmıyor. Paris’teki terör saldırılarında 11 vatandaşını kaybedince dünyayı ayağa kaldıran Fransa; ölen Filistinli çocuklar olduğunda 4 bin 237 çocuğun katili Netanyahu’ya destek ziyareti yapıyor. Ve Netanyahu da bu iki yüzlü desteklerin karşılığını daha çok bina yıkarak, daha çok çocuk öldürerek, daha çok yeri işgal ederek ödüyor.
Üzülerek görüyorum ki batı; Hamas’ın terör eylemlerini odağına alıp Netanyahu terörünü görmezden gelirken, Doğu ise; Netanyahu terörünü odağına alıp sivilleri katledip Netanyahu’ya açık çek veren Hamas’ı görmezden geliyor. Ancak Türkiye batı ile doğunun bu iki yüzlülüğü arasında bir tercihe zorlanamaz. Türkiye yalnız ve yalnızca dünyanın unutmuş gözüktüğü, vicdanın, hakkın ve adaletin tarafı olmalıdır. İsrail’le Filistin arasında 80 yıldır süregelen bu çatışmanın çözümü Filistin’i Hamas’tan, İsrail’i de Netanyahu ve zihniyetinden arındırmaktır. Kalıcı bir barış inşa etmek için, Türkiye nefretten beslenenleri değil, barış için çabalayanları desteklemelidir.
"TÜRKİYE OLARAK ŞÜPHESİZ Kİ ÖNCELİKLE İNSANİ YARDIM VE ATEŞKES KONUSUNDA GEREKEN HER ADIMI ATMAK ZORUNDAYIZ"
ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken geçtiğimiz günlerde ülkemizi ziyaret etti. Ziyaret sonrasında yapılan açıklamada bir nokta özellikle dikkatimizi çekti. Deniyor ki Gazze'den sivillerin çıkarılması konusunda farklı bölge ülkelerini ziyaret etmişler ve önemli adımlar atılmış. Netanyahu’nun Filistin’de yol açtığı mezalimin karşısında çözüm yolu sivilleri bölgeden çıkartmak değil katil Netanyahu’yu bir an önce durdurmaktır. Bu çok açık. Amerika Birleşik Devletleri’nin de âdeta emir eri olan Netahyahu’yu durdurmaya elbette gücü yeter. Yani kimse kimseyi boşuna kandırmaya çalışmasın. Bir yandan kuzuyu yiyip, diğer yandan da, çobanla oturup, yas tutuyormuş gibi yapan bu iki yüzlülüğü asla kabul etmiyoruz. Mezalim üzerinden toprak genişletme peşine düşen bu ahlaksızlığı, reddediyoruz.
Türkiye olarak şüphesiz ki öncelikle insani yardım ve ateşkes konusunda gereken her adımı atmak zorundayız. Ama Gazze’den çıkması gereken masum Filistinliler değil katil Netanyahu’nun ta kendisidir bunu da asla unutmamalıyız. Eğer ki Filistin davasına ihanet etmek istemiyorsanız, eğer ki iki devletli çözüm önerinizde ciddiyseniz, eğer ki, garantör devlet olma fikrinde samimiyseniz a zaman üzerine günlerdir bomba yağan Filistin halkının bir de evlerinden, yurtlarından koparılmasına müsaade etmezsiniz. O nedenle buradan iktidarı, uyarmak istiyorum. Sakın ola ABD’nin sivilleri çıkartma planının oyuncağı olmayın. Sakın ola, kaçaklar için hendeğe çevirdiğiniz ülkemizi yeni bir sığınmacı akınıyla karşı karşıya bırakmayın. Sakın ola daha önce yediğiniz kazığı bir kez daha yemeyin.
"YEREL SEÇİMLERE ALARM VEREN BİR ŞEHİRCİLİK SİSTEMİYLE GİRİYORUZ"
Bundan 8 ay önce çok ağır bir deprem felaketi yaşadık. On binlerce canımızı yitirdik. Yaralarımız hâlâ sarılmadı hâlâ iyileşmedi. Böyle bir dönemde, İYİ Parti olarak bizim görevimiz yerel seçim gündemine de deprem tehlikesini taşımaktır. Çünkü maalesef bugün geldiğimiz noktada en önemli ve acil sorunlarımızdan biri rant odaklı şehirleşme anlayışıdır. Son 50 yılda yapılan plansız inşaatlar kent dokusunu kent estetiğini bozduğu gibi şehirlerimizi de güvenle yaşanılamaz hâle getirdi. Ne yazık ki ülkemizin şehir planlamasındaki uygulamaları batının da, doğunun da fevkalade gerisinde kaldı. Elalem aynı çimento aynı tuğla aynı demirle sanat eseri gibi güvenli şehirler inşa ederken; Türkiye AK Parti’nin rant düzeninin, pençesinde çirkin, çarpık ve güvensiz binalar çöplüğüne dönüştü. AK Parti iktidarında kentlerimiz doğayla uyum içerisinde insanlarımızın huzur ve güvenle yaşamaları için değil, daha fazla rant için inşa edilir oldu. Yerel seçimlere alarm veren bir şehircilik sistemiyle giriyoruz.
AK Parti’nin 22 yılık iktidarı Türkiye’yi pek çok alanda dünyanın gerisinde bıraktığı gibi şehircilik alanında da medeni dünyanın uzağında kaldık. Şehirlerdeki imar rantı Ak Parti’ye o kadar tatlı geldi ki bilinçli olarak iç göçü özendirmeye başladılar. Bugün geldiğimiz noktadaysa 85 milyonluk ülke nüfusunu sadece 10-15 devasa şehirde toplamayı hedefleyen tehlikeli bir şehirleşme anlayışıyla karşı karşıyayız. Nitekim Sayın Erdoğan’ın ve ekibinin şehircilik tasavvurunu en net şekilde gösteren örneklerinden biri de İstanbul’un Bağcılar ilçesidir. Bağcılar 1992 yılında Bakırköy’den ayrılarak ilçe yapıldı. O günden beri de hep AK Partili belediyelerce yönetildi. Başka hiçbir parti görmedi. Yani aslında Bağcılar yüzde yüz AK Parti zihniyetinin bir eseridir. Yani Sayın Erdoğan’ın itiraf ettiği İstanbul’a yaptıkları o büyük ihanetin gerçek bir vesikasıdır. 800 bin nüfusluk bir ilçe olan Bağcılar’da yol yok, kaldırım yok, piknik alanı yok. Kişi başına düşen yeşil alan sadece 0,7 metrekare. İnanabiliyor musunuz 1 metrekare bile değil.
"İYİ PARTİ’NİN YÖNETTİĞİ ŞEHİRLER EN HIZLI DÖNÜŞEN ŞEHİRLER OLACAK"
Vatandaş nefes almak istese neredeyse oksijen yok. Yollarında arabalar ilerleyemiyor. Bir yerden bir yere gitmek adeta bir çile. Kültür ve sanat merkezleri yok. Spor tesisleri yetersiz. Annelerin, çocuklarını alıp götürecekleri parklar yok. Nerede bir karış boş alan bulsalar hemen imara, ranta, rüşvete açıyorlar. İşte size sözde 'gönül' belediyeciliği, işte size, AK Parti’nin, şehirleşme anlayışı. Betona hapsedilen, 800 bin insanımız. İşte bu yüzden biz, İYİ Parti olarak yetkiyi aldığımızda öncelikle tüm il ve ilçelerimizde rantı, rüşveti engelleyeceğiz. Ve kapsamlı bir kentsel dönüşüm için gerekli kaynağı oluşturacağız. Göreve geldiğimiz gibi imar planlarını düzenleyecek ve tüm şehirlerimize kaybolan kimliklerini yeniden kazandıracağız.
İYİ Parti’nin yönettiği şehirler en hızlı dönüşen şehirler olacak. Kentsel dönüşümün en iyi ve en hızlı örneklerini biz gerçekleştireceğiz. 81 ilimizin birbirine yakın büyüklükte nüfuslara sahip olduğu yeni bir 'dengeli şehirleşme' anlayışını ortaya koyacağız. İmar planlarından oluşacak rantın birilerinin cebine değil, kentin paydaşlarına aktarılacağı yeni bir imar sistemi oluşturacağız. Yerel yönetimlerde ahlaklı insanları göreve getirmekle kalmayacak aynı zamanda yolsuzluğa geçit vermeyecek yeni bir yönetim standardı da getireceğiz. İYİ Parti belediyelerinde şaibeli iş olmayacak. Yönettiğimiz belediyeler bağımsız denetim firmalarınca denetlenecek. Tüm ihaleler, şeffaf ve kapalı zarf usulü yapılacak. Tüm şartnameler, adil ve kapsayıcı şekilde hazırlanacak. Özellikle büyük şehirlerimizi çağın gereklerine ve sürdürülebilirlik ilkelerine göre yeniden tasarlayacağız. Paylaşım ekonomisini destekleyeceğiz.
"ÖNÜMÜZDEKİ SEÇİMLERDE MİLLETİMİZİN BİZE BİR FIRSAT VERMESİ İÇİN CANLA BAŞLA ÇALIŞACAĞIZ"
Trafik altyapısını yeni nesil ulaşım çözümlerini destekleyecek biçimde yeniden düzenleyecek trafik denetimindeki sorunları yapay zeka ile çözeceğiz. Şarj istasyonlarını yaygınlaştıracak ana yolları da otonom sürüşe uygun hale getireceğiz. Ayrıca İYİ Parti belediyeleri sığınmacı istilasına karşı da etkin mücadele edecek. Sığınmacılara, kira ve mülk satışına izin vermeyecek kayıt dışı istihdamın önüne geçeceğiz. Yerel seçimlere, 5 aydan kısa bir süre kaldı. Vizyonumuz, projelerimiz, kadrolarımız hazır. İYİ Parti olarak Türkiye’yi yönetmeye hazırız. Tek ihtiyacımız olan milletimizin bize bir fırsat vermesi. Çünkü, biliyorum ki o fırsatı yakaladığımızda önce yerelde, sonra da tüm Türkiye’de, İYİ Parti iktidarının ayak seslerini cümle aleme duyuracağız. İşte o nedenle önümüzdeki seçimlerde milletimizin bize bir fırsat vermesi için canla başla çalışacağız.
"BİZİ OYUNBOZANLIKLA SUÇLAYANLAR HAFTA SONU İTİBARIYLA BİRER DEĞİŞİM HAVARİSİ OLUVERDİLER"
Ne ilginçtir ki 2023 seçimlerinde Türkiye’yi değiştirmek için gösterdiğimiz çaba karşısında bizi oyunbozanlıkla suçlayanlar, bizi hainlikle suçlayanlar, parti içi hesaplarını Türkiye’nin istikbalinin önüne koyanlar, hafta sonu itibarıyla birer değişim havarisi oluverdiler. Hakkımda söylenmeyenler kalmadı. Söyleyenlerin tamamı havari bugün. Sayın Kılıçdaroğlu’nun adaylığına karşı çıktık diye bize demediklerini bırakmayanlar hafta sonu itibarıyla yeni genel başkan Sayın Özgür Özel’in en büyük fanları oldu. Ben vatan haini, her şeyi bozan, 5'li çete tarafından satın alınmış. Hepsi Sayın Kılıçdaroğlu'na en ağır hakaretleri ettiler. 'Niye aday oldun, kaybettin' diye ettiler. Hani size göre yüzde 60'la kazanıyordu? Hani kola kutusunu koysanız kazanıyordu. Göz önünde olan bir hikaye bu ve inanamadım oturup iki rekat şükür namazı kıldım. Bu sıra ha bire şükür namazı kılıyorum
"BEN BUGÜNE KADAR HİÇ KİMSENİN ARKASINDAN HANÇER VURMADIM"
Kral öldü ama 2023’e damga vuran o garip anlayış ve o anlayışın sahipleri aynen yerinde duruyor. Tüm kurultay süreci boyunca Türk sağına ve bizlere bol miktarda hakaret edildi. Her türlü erdemi solda her türlü ahlaksızlığı da sağda gören ateşli konuşmalar, derinlikli yorumlar yapıldı. Hançer edebiyatları, İYİ Parti eleştirileri havalarda uçuştu ve tüm bunlar da hazirun tarafından büyük bir şevkle alkışlandı. Sayın Kılıçdaroğlu'da hançerden bahsetti fakat hançer işi ortada kaldı. Eğer o bensem, ben bugüne kadar hiç kimsenin arkasından hançer vurmadım. Ben herkesin hak ettiği takdirde hançeri kalbine vururum. Bugüne kadar hep öyle yaptım. Arkadan işim yoktur. Çünkü ben kul hakkından çok korkarım. Gücün getirdiği o korkuları kullanıp insanlara eziyet etmekten çok korkarım. Hele ki garibanlara eziyet edenlerin bilirsem, ispatlarsam vallahi billahi bugüne kadar 'şak' diye kalplerine o hançeri koymuşumdur, koymaya devam edeceğim. Benim sırtımda da bıçak vardır demiyorum, gereğini yapmıyorsan ha bire hançerlenirsin, kendine bir şey istiyorsan ha bire hançerlenirsin, ölümüne bir şey isteyip çevreyi görmüyorsan elbette hançerlenirsin. O hançerlerin sahiplerini sonra karşında bulursun. Ben kimseyi hançerlemedim, hançerlemem. Bana ailemden öğretilen bir miras gibi gelen şey; yüze karşı konuşmak, kalabalık içinde şahitli konuşmak, açık konuşmak ve gereğini yapmaktır.
"EĞER BU HANÇERSE 6 KİŞİNİN İÇİNDE NET BİR BİÇİMDE KONUŞMUŞ BİR ŞAHISIM"
Eğer bu hançerse 6 kişinin içinde net bir biçimde konuşmuş bir şahısım. Karşılığında ölmüş anama sövüldü. Ben olmadığıma göre hançerler kimin? Herkeslere selamlar gitti, biz hariç. Zaten sadece o yan yana gelmenin bundan sonra pek bir zor olduğunun işaretidir. Kendini Türk milliyetçi olarak tarif edip beni parça pinçik eden bazı muhteremlerin, herkesin birbirine selam gönderdiği bir kongreden sonra nasıl olacak bilmiyorum. Milliyetçilik mi terk edilecek, hem milliyetçi ola ola hem selam gönderile gönderile o masada nasıl yer alınacak onu da çok sıkı takip edeceğiz. Elbette kurultaylar bir siyasi partinin iç meselesidir. Elbette CHP kendi içinde bir değişim sürecine giriyor olabilir. Elbette bu arkadaşlar, 'sağ' ve 'sağcı' antipatisi üzerinden teşkilatlarını konsolide etme arayışında da olabilir.
"BUNDAN SONRA KENDİMİZDEN BAŞKA KİMSEYE KEFİL OLMAYIZ"
Hala daha merak eden varsa şimdiden söyleyeyim, bizim için değişen hiçbir şey yok. Biz çiçeği burnunda değişim şampiyonlarının, daha bugün kurabildikleri cümleleri bundan tam 8 ay önce kendilerine kurmuştuk. Üstelik kendimizi düşünerek partimizi düşünerek değil Türk milletinin makus talihini değiştirmek için kurmuştuk. Dolayısıyla o gün bize duvar örenlerin bugün anlattıkları bu saatten sonra bizi ilgilendirmez. Milletimizden başka kimse bizi beğenmek zorunda değil. Milletimizden başka kimsenin teveccühü de bizim umurumuzda değil. Biz her şeyi hamdolsun yeterince gördük. 'İlle de ben' diyenleri gördük. Finiş çizgisine kadar gelip geriye koşanları da gördük. Parti içi hesapların nasıl da milletimizin taleplerinin önüne koyulduğuna şahit olduk. O nedenle de bundan sonra kendimizden başka kimseye kefil olmayız.
Hür ve millî siyasetimizle bezirgan saltanatını da haram düzenini de kişisel ikbal siyasetini de ittifak diye paketlenen, menfaat ilişkilerini de tek tek yıkacağız. Bizi yola çıkaran işte budur. Milletimizin emriyle bize İYİ Parti’mizi kurduran memleketi, il il, ilçe ilçe, sokak sokak gezdiren tutmadık el, çalınmadık kapı bıraktırmayan bize durmayı, dinlenmeyi, yorulmayı yasaklayan azmimiz de, kararlılığımız da, inadımız da, işte bundandır."