PARKİNSON KIRSALI SEVİYOR

Genellikle 40 ile 70 yaş arasında rastlanan Parkinson hastalığının tanısı konulduğunda, aslında rahatsızlığın yıllar öncesinden başladığı ortaya çıkıyor. Yıllarca bedende sinsice tutunmayı başaran Parkinson, beynin derininde yerleşmiş bir grup çekirdeği tutarak, hareket yeteneğini engelliyor.

Parkinsonun erkeklerde daha yaygın olarak görüldüğünü söyleyen İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr.Tülay KURT İNCESU, hastalığa neden olan pek çok genetik ve çevresel faktörün olduğunu, tarım ilaçlarına maruz kalmak ve kuyu suyu kullanımının da, bu rahatsızlıkta önemli yer tutan çevresel etkiler arasında yer aldığını ifade etti.   

1817'de James Parkinson tarafından “titrek felç” olarak tanımlanan Parkinson hastalığında şikayetler; genellikle istirahat halindeyken titreme ile başlıyor. Tek taraflı başlayan titremeler, daha sonra vücudun diğer bölümlerine de yayılabiliyor. Çoğu zaman titremeye eşlik edense, kaslardaki katılık oluyor.  İncesu; “Ellerde titremenin olması, yüz ifadesinin donması, göz kırpmasının azalması, orta yaşta ortaya çıkan ve nedeni belirlenemeyen kabızlık, bizim için önemli bulgular. Bazı hastalarda depresyon öncü bir bulgu olabiliyor. Parkinson hastalarında, gece canlı rüya görme, uykuda hareket etme, hareketlerde yavaşlama, koku alma duyusunda bozukluk meydana gelebiliyor. Hücreler kaybedildikçe bulgular ortaya çıkıyor. Yüz ifadesi donuklaşıyor, mimikler azalıyor, konuşma bozuluyor, monoton, vurgusuz bir konuşma ortaya çıkıyor. Hastalık ilerledikçe, zihinsel fonksiyonlarda bozulma, unutkanlık ekleniyor…” dedi. 

PARKİNSON VARSA, BAĞIMLILIK YOK… 

Parkinson hastalığının en kötü taraflarından biri de; yakalanmamak için alınabilecek bir önlemin olmaması. Hücre azalması yüzde 70-80  seviyesine geldikten sonra klinik bulgular ortaya çıkıyor. Yani tanı konulmadan önce hastalık çoktan başlamış oluyor. Kök hücre tedavileri gibi yapılan bir grup ileri çalışmanın var olduğunu söyleyen Prof. Dr. İncesu, henüz bu çalışmaların kullanılabilir durumda olmadığını, ilaç, iğne, beyine pil takma, fizik tedavi gibi yöntemlerle, hastaları normal yaşamını sürdürecek bir seviyeye getirmeye çalıştıklarını ifade etti. Fakat ne yazık ki henüz; hastalığı saptanan aşamada durduracak veya hücrelerin yeniden canlanmasını sağlayacak bir yöntem bulunamadı.  

Parkinson hastalığının stres ve sigara kullanımı ile ilgili tespit edilmiş bir ilintisinin bulunmadığını da söyleyen İncesu, bu hastalarda tutulan bölgenin özelliğinden ötürü bağımlılığın gelişmediğini, Parkinson hastalığına yakalanacak kişilerin bu nedenle gençliklerinde sigara içmeyi tercih etmediklerini dile getirdi.