Meclis’in yeni yasama döneminin açılışında DEM Parti sıralarına giden Bahçeli, parti yöneticileriyle tokalaşmış ve ardından “birlik-beraberlik” mesajları vermişti. Erdoğan da Bahçeli’nin bu adımını övgü dolu ifadelerle selamlamıştı. DEM Parti kanadından ise somut adım beklentisi içinde olunduğunu gösteren demeçler gelmişti.
Aradan geçen günlerde iktidarın yeni süreç kapsamında hangi adımları atabileceği konuşulurken bugün Devlet Bahçeli’den beklenmedik bir çıkış geldi.
"ÖNÜ ARDINA KADAR AÇILSIN"
Bahçeli, 1999’dan bu yana cezaevinde bulunan terör örgütü PKK elebaşı Abdullah Öcalan’ın Meclis’te konuşması yönünde çağrı yaptı. “Şayet terörist başının tecridi kaldırılırsa gelsin TBMM'de DEM Parti grup toplantısında konuşsun” diyen Bahçeli, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Terörün tamamen bittiğini ve örgütün lağvedildiğini açıklasın. Bu dirayet ve kararlılığı gösterirse umut hakkının kullanımıyla ilgili yasal düzenleme yapılması ve bundan yararlanmasının önü de ardına kadar açılsın. Ne Kandil ne Edirne, adres İmralı'dan DEM'e uzansın, bu ağır ve tarihi terör sorunu ülke gündeminden tamamen çıkarılsın. Hodri meydan, buna varız.”
AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan da bugün yaptığı konuşmada Bahçeli’nin sözlerine olumlu göndermelerde bulundu. Erdoğan, “Cumhur İttifakı’nın açtığı tarihi fırsat penceresi kişisel hesaplara kurban edilmemeli. Hep beraber terörün olmadığı bir ülke inşa edelim istiyoruz” dedi.
AİHM’İN “UMUT HAKKI” KARARI
Bahçeli’nin bu çağrısının hukuken gerçeğe dönüşebilmesinin koşulu nedir? Öcalan’ın Meclis’te konuşma yapabilmesi mümkün mü?
Bahçeli’nin sözünü ettiği “umut hakkı”, hapis cezasına mahkûm edilen kişilerin belirli süreler boyunca gösterdikleri iyi hal ve davranışları göz önünde bulundurularak, kanunla belirlenmiş şartlar dahilinde koşullu salıverilme olasılıklarının değerlendirilmesi anlamına geliyor.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de (AİHM) 2013’te “Vinter v. Birleşik Krallık kararı”nda, ağırlaştırılmış müebbet cezası alan bir hükümlünün mahkûmiyet durumunun belli bir süreden sonra gözden geçirilmesi gerektiği yönünde değerlendirme yapmıştı. Bu değerlendirmenin de 25 yıllık infazdan sonra gündeme gelebileceği belirtilmişti.
2014’te Öcalan’la ilgili ihlal kararı veren AİHM, Öcalan’ın yaşamının sonuna kadar cezaevinde bulunmasının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı olduğuna dikkat çekmişti.
ZATEN TARTIŞILIYORDU
AİHM’in bu kararlarından hareketle, özellikle 2024 yılının başından bu yana Öcalan’ın 25 yıldır hapiste olduğuna vurgu yapılarak “umut hakkı” kapsamında tahliye edilmesi gerektiği yönünde tartışmalar yürütülüyordu.
Özgürlük için Hukukçular Derneği’nden Av. Bedirhan Sarsılmaz, bu yılın Şubat ayında yaptığı açıklamada “Biz 25 yılın dolduğunu Öcalan’ın koşullu salıverilme koşullarının oluştuğunu düşünüyoruz” değerlendirmesinde bulunmuştu.
HUKUKEN NE YAPILMASI GEREKİYOR?
Türkiye’de yürürlükte olan İnfaz Kanunu doğrultusunda, “Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma” suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılan Öcalan’ın koşullu salıverilme haklarından faydalanması söz konusu değil.
Öcalan’ın “umut hakkı” kapsamında tahliye edilebilmesi için İnfaz Kanunu’nun 107’nci maddesindeki bazı kısımların kaldırılması gerekiyor. Zira ilgili maddenin 16’ncı fıkrasında, “devletin güvenliğine karşı suçlar”dan müebbet hapis cezasına çarptırılan kişiler için “Koşullu salıverilme hükümleri uygulanmaz” ibaresi yer alıyor.
Eğer 107’nci Madde’de değişiklik yapılırsa, Öcalan’ın cezaevinde 25’inci yılını doldurmasıyla birlikte, “umut hakkı” kapsamında tahliye edilmesi ihtimali değerlendirilebilir duruma gelecek.
Yani Türkiye, AİHM’in kararını uygulamaya karar verirse, yine İnfaz Kanunu’nda yer alan “36 yıl sonra koşullu salıverilebilir” şartını da geçersiz kılarak 25 yıldır cezaevinde bulunan Öcalan’ın tahliye yolunu açabilir.
YORUMLAR