DEVA, Gelecek ve Saadet partilerinin çatı partisi Yeni Yol, TBMM'de grup toplantısını düzenledi. Toplantıda konuşan Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Arıkan, "Eskiden cümlelerimize başlarken, 'Türkiye zor günlerden geçiyor' diye başlardık. Sonra cümlelerimize 'Bölgemiz zor günlerden geçiyor'u ekledik. Şimdi ise sadece zor değil; kötü günlerden, çok üzücü günlerden geçiyoruz" dedi.
Arıkan, Bolu Kartalkaya'da Grand Kartal Otel'de meydana gelen yangın faciasına ilişkin şu ifadeleri kullandı:
Bolu Kartalkaya'da, ihmal, denetimsizlik ve sorumsuzluk nedeniyle 78 canımızı kaybettik. Çok üzücü şeyler yaşadık, çok acı şeyler gördük.
Ben hayatını kaybeden vatandaşlarımıza birkez daha Allah'tan rahmet, acılı ailelerine ve milletimize baş sağlığı diliyorum. Gördüklerimiz bizi üzdü fakat sonrasında yaşananlar da dehşete düşürdü. Henüz kaybettiğimiz canlarımızın kimlikleri bile tespit edilmeden, yetkililerin suçu başkasına atma ve kendini kurtarma telaşını izledik. Yüzlerce kişinin konakladığı, 78 kişiye mezar olan bir oteli denetleme yetki ve sorumluluğunun kime ait olduğu, 'Bakanlık sorumluydu', 'Hayır belediye denetlemeliydi' atışmalarının karanlığında kaybolup gitti.
''Öyle görünüyor ki, mevcut sistemde bilirkişi bilmez, bir kişi bilir''
Bakanlık, valilik, il özel idaresi, belediye adına ne derseniz deyin, merkezi yönetim üzerine düşeni yapmamış, denetleme görevini yerine getirmemiştir. 'Daha fazla kazanma' hırsıyla kasalarını dolduran otel sahibi ve yöneticileri, insan hayatı için gerekli en basit tedbirleri bile almamışlardır. Hem merkezi yönetim hem yerel yönetim hem de tesisin sahipleri bu facianın sorumluluğundan kaçmamalıdır. Konu elbette adli ve idari açıdan soruşturulacak, sorumlular hesap verecek. Bu konunun millet adına takipçisi olacağız. Ancak bundan önce olduğu gibi, 'kazaydı, afetti' bahanesinin ardına sığınılmasına asla müsaade etmeyeceğiz. Sadece üç-beş çalışana cezai yaptırım uygulanarak facianın üzerinin kapatılmasına izin vermeyeceğiz. Bu katliamdaki ihmaller zincirinin tüm yönleriyle ortaya çıkarılması için elimizden ne geliyorsa yapacağız.'
Arıkan, Bolu Grand Kartal Otel'e ilişkin yayınlanan bilirkişi raporuna dair, "Öte yandan bilirkişi raporunun hazırlanması sürecine siyasetin müdahale çabası da ayan beyan ortadadır. Böyle bir müdahalede bulunup 'Aman benim adamım zarar görmesin' çabasıyla gerçeğin ortaya çıkmasını engellerseniz, bunun hesabını veremezseniz. Geçtiğimiz hafta Konya'da koskoca bir bina çöktü, hükümet yetkililerinden ve iktidara yakın yayın organlarından belediyeyle ilgili hiçbir suçlama cümlesini duymadık. Acaba Konya belediyesi muhalif bir partide olsaydı yine iktidar bu şekilde sessiz kalacak mıydı? Öyle görünüyor ki, mevcut sistemde bilirkişi bilmez, bir kişi bilir" yorumunu yaptı.
"Türk tipi başkanlık sisteminin arızaları işte bir bir ortaya çıkıyor..."
Arıkan, başkanlık sisteminin alarm verdiğini öne sürerek, "Bakınız tüm bu yaşananlar Türkiye’nin alarm verdiğini gösteriyor. 23 yıllık bir iktidar sorumluyu bulamıyor. Sayın bakanın açıklamalarından gördük ki 'Bugün git, yarın gel' anlayışı yerini 'Bugün git, 10 gün sonra gel' anlayışına dönüştü. Bugün 9. gün. Neler olacak, ne yapacaklar göreceğiz, süreci yakından takip ediyoruz. Sayın Bakan niçin 10 gün dedi? Çünkü mevzuat, yetki, denetleme işleri öylesine birbirine girdi ki, ancak 10 günde işin içinden çıkabileceklerini umuyorlar. Koltukta oturanların vazifelerini yapmak için Külliye'den talimat bekledikleri, Türk tipi başkanlık sisteminin arızaları işte bir bir ortaya çıkıyor. Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin kurucuları ve yürütücüleri, yetkiyi sonuna kadar kullanmak istiyorlar. Ama sorumluluğu asla almak istemiyorlar. Sadece Kartalkaya faciası ve ortaya çıkan denetimsizlik kaosu bile bize özgü başkanlık sisteminin yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini ortaya koyuyor" diye konuştu.
"Türkiye’yi, hesap sorulamayan yetkililerden kurtarmalıyız"
"Türkiye'mizin sürekli felaketlerle, adına kaza ve afet denilen cinayetlerle anılan bir ülke olmasına artık bir dur demeliyiz" diyen Arıkan, şöyle konuştu:
Sadece son 22 yılda, kaza veya afet diye nitelendirilen, deprem, maden kazası, çığ ve yangın gibi facialar sonucu onbinlerce insanımız hayatını kaybetti. Her faciadan sonra aynı konuları konuşuyoruz. Tedbirsizlik, denetimsizlik, beceriksizlik, 'adam sende'cilik, ihmal, kar hırsı… Nereye baksak bir çürümüşlük, bir ahlaksızlık, bir vurdum duymazlık var.
İhmal artık bir mazeret değil, AK Parti’nin çalışma modeli haline gelmiştir. Ne zaman bir afet, ihmallerden dolayı katliama dönüşse; fıtrat dendi, ecel dendi... Şimdi AK Partili yetkililere sesleniyorum: Sizin göreviniz eceli takip etmek değil, vatandaşlarımızı korumaktır. Türkiye’yi, bu çalışma modelinden, hesap sorulamayan yetkililerden, sorumsuz sorumlulardan bir an önce kurtarmalıyız.
"Bu sahte-kar döngüye, bu sahte-kar düzene son vereceğiz"
Arıkan, doların, tenekedeki yağın, kavanozdaki balın, arşivdeki diplomanın, vakıfta kesilen faturanın sahte olduğunu vurgulayarak, "Ne yazık ki, ülkemizde bir sorun yaşandığında sorumluluktan kaçan, bir anda yetkisini başkasına devreden ve hesap vermeyen bir düzenle karşı karşıyayız. Böyle olaylar sadece yönetim anlayışında değil, hayatımızın her alanında kök salmış bir 'sahte düzen' gerçeğini gözler önüne seriyor. Öyle ya: dövizcide, dolar sahte; tenekede yağ, kavanozda bal sahte; arşivde, diploma sahte; vakıfta, kesilen fatura sahte; sözlerde, demokrasi sahte; arkadaşlar. Allah için söylüyorum. Otelde, yangın tüpü sahte; verilen bütün sözler sahte. Biz de diyoruz ki: Bu sahte-kar döngüye, bu sahte-kar düzene son vereceğiz" diye konuştu.
Saadet Partisi Lideri Arıkan, AK Parti'nin muhalefeti dizayn etmeye çalıştığını iddia ederek, "Sahte bir demokrasi yaşadığımızı, muhalefetin başına gelenlerden görmekteyiz. Şu çok açık, ekonomiyi yakın zamanda düzeltemeyeceğini anlayan AK Parti çözümü muhalefeti dizayn etmekte buldu. Belediyelere kayyım atamalarıyla adeta süreç ısıtıldı. Bir sabah evinden alınan belediye başkanları normalleştirildikten sonra sıra parti genel başkanlarına geldi. İş o kadar çığırından çıktı ki; 'biz yapalım, hukuk arkadan gelir' anlayışından 'biz tutuklayalım, suçu arkadan gelir' anlayışına dönüştü" dedi.
"Yapılanlar gözaltı değil, vatandaşa gözdağıdır"
Arıkan, Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ'ın tutuklanmasına, gazeteciler Barış Pehlivan, Seda Selek ve Halk TV Sorumlu Müdürü Serhan Asker'in de gözaltına alınmasına da tepki göstererek, şöyle konuştu:
'Fikirlerinizi söyleme özgürlüğünüz var, ama söyledikten sonrasını garanti edemem' sözü adeta Türkiye’deki yönetimin felsefesi haline geldi. Nitekim, dün akşam yine 3 gazeteci gözaltına alındı. 78 kişinin sorumlusunu kaç gündür bulamayanlar, gazetecileri ışık hızıyla gözaltına alıyorlar. Biz her alandaki kartellere, çetelere operasyon bekliyoruz; onlar gazetecilere, siyasetçilere, sanatçılara, sokakta konuşan vatandaşlara operasyon yapıyor. Yapılanlar gözaltı değil, vatandaşa gözdağıdır. Her zaman sonuna kadar hukukun, adaletin savunucusu olacağız. Hukukun iktidarın sopası olarak kullanılmasına müsaade etmeyeceğiz. Yargı organları siyasetin değil adaletin emrinde olmalıdır. Buradan açıkça söylüyorum, oluşturulmak istenen bu korku ortamına teslim olmayacağız.
"Biz ekonomi çetelerini doyuramadığımız için yoksul bir ülkeyiz"
Saadet Partisi Lideri Arıkan, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile CHP Genel Başkanı Özgür Özel arasında başlayan "turp" tartışmalarına değindi ve AK Parti iktidarının ekonomi politikalarına ilişkin şu değerlendirmeyi yaptı:
Şimdi geldiğimiz noktada turbun büyüğünün, küçüğünün nerede ve kim olduğunu muhatapları daha iyi bilir ama şunu ifade etmekte fayda var,
Hukukun siyasi amaçlarla kullanılması artık kabak tadı verdi. Yaşadığımız bu trajedinin en büyük sebebi ne biliyor musunuz? Fakirleştirildiğimizi farkettirmemek. Olay basit: Faiz lobilerinin, rantiyecilerin, yolsuzluk yapanların elinde oyun sahası haline gelen ekonomi yönetimi zengini zengin, yoksulu yoksul yapmaktan başka hiçbir işe yaramadı. Malumunuz geçen haftalarda faiz indirimi yapıldı. Çok yakında 'Nas var nas' cümlesini yeniden duymaya başlarız. Hani kurnaz bir tüccar için atfedilir ya: Sormuşlar 2 kere 2 kaç eder diye. O da 'Alırken mi satarken mi?' demiş. İşte AK Parti'nin nas ile olan ilişkisi tam olarak böyle. Nas var mı diye soruyoruz? Faizi artırırken mi indirirken mi diye cevap veriyorlar.
Faizi indirirken de bir program yaparak indirmediler, artırırken de. İktidar, iktisat bilimine yeni bir anlayış getirdi. Biz adına 'DEM' modeli diyoruz. Ama tahmin ettiğiniz DEM değil, bu bir başka DEM. Bizim kastettiğimiz 'Deneysel Ekonomi Modeli'. Faiz lobilerinin ve ihale sahiplerinin kazancına dokunmamak şartıyla her yolu denediler. Denenen her yolun bedelini de aziz milletimiz ödedi. Aç çocuklarımız, işsiz gençlerimiz, kirasını ödeyemeyen emeklimiz, büyük şehirde geçinmek için ek iş yapan memurumuz ve yoksulluk sınırının altında yaşayan milyonlarca asgari ücretlimiz ödedi. Hangi yolu denerlerse denesinler olmayacak. Çünkü gözleri fabrikada değil, bereketli topraklarda değil, sanayiide değil, tezgahlarda değil. Gözleri sürekli ihalede, faizde, tüketimde. Bundan dolayıda ekonomiyi düzeltemeyecekler. Arkadaşlar, Türkiye fakir bir ülke değil, fakirleştirilen bir ülkedir. Topraklarımız bereketli, nüfusumuz genç, yeraltı ve yer üstü zenginliklerimiz bol. Biz ekonomi çetelerini doyuramadığımız için yoksul bir ülkeyiz.
"Kim cumhurbaşkanı olacak" tartışmaları...
Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, "Kim Cumhurbaşkanı olacak" tartışmalarını yersiz ve gereksiz bulduğunu belirterek, şöyle devam etti:
"Biz Saadet Partisi olarak en başından beri 'isimlerin değil ilkelerin' üzerinde duruyoruz. 'Kim cumhurbaşkanı olmalı?' sorusundan daha önemli olan, 'Nasıl bir cumhurbaşkanı olmalı' sorusudur. Çünkü Türkiye’de 'isim değişikliğine' değil 'zihniyet değişikliğine' ihtiyaç vardır. Sistemi tartışmadan isimleri tartışmaya başlamak tarihi bir yanılgıdır. Mevcut sistem bozuktur. Bozuk tezgahtan sağlam ürün çıkması mümkün değildir.
Biz bu sistem Türkiye’ye önerilirken önemli bir ikazda bulunmuştuk. 'Bu kadar güç, bu kadar yetki evliyayı bile yoldan çıkarır. Böylesine geniş yetkilere sahip bir sistem despotizme dönüşür' demiştik. Çünkü iktidar insanı bozar, mutlak iktidar mutlaka bozar. O yüzden bugün biz kim aday olacak tartışmasından önce bu sistem nasıl rehabilite olacak, bu sistem nasıl düzeltilecek, öncelikle bunu konuşmalıyız. İsimleri değil sistemi tartışmalıyız. Bu konuda anayasa değişiklikleri de dahil olmak üzere yapılacak her türlü iyi niyetli çabaya destek vermeye hazırız.
YORUMLAR