Geride kalan beş günde tutuklu sanıklardan 21'i savunma yaparken, bugün, çete lideri olduğu iddia edilen ve hakkında 582 yıl 9 aya kadar hapis cezası istenen Dr. Fırat Sarı savunma yapıyor.
İstanbul'da yeni doğan bebekleri anlaşmalı özel hastanelerin yenidoğan ünitelerine sevk ederek, haksız kazanç sağlayan ve kusurlu davranışlarda bulunarak bazı bebeklerin ölümlerine neden olan Fırat Sarı ve İlker Gönen'in aralarında bulunduğu 22'si tutuklu 47 sanığın yargılandığı dava, altıncı gününde devam ediyor. Bakırköy Adliyesi 22. Ağır Ceza Mahkemesi Salonu'nun kapasitesinin yetersiz olması sebebiyle duruşma, konferans salonunda görülüyor. Duruşmada, Fırat Sarı ve İlker Gönenin de aralarında bulunduğu 22 tutuklu sanık, 14 tutuksuz sanık ve taraf avukatları hazır bulundu. Bazı tutuksuz sanıklar ise, Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile duruşmaya katıldı. Altıncı günde duruşma saat 10.35 itibarıyla kimlik tespitlerinin ardından Medisense Sağlık Hizmetleri şirketinin sahibi doktor Fırat Sarı'nın savunması ile başladı.
Gazeteci Rojda Altıntaş'ın aktardığına göre; Fırat Sarı, mahkeme başkanının, "Hakkında 'kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi', 'nitelikli dolandırıcılık', 'suç işlemek amacıyla örgüt kurmak' ve 'resmi belgede sahtecilik' suçlamaları var. Bunlara ne diyeceksin?" şeklindeki sorusuna şu yanıtı verdi:
"Ben bir hiç kaldım"
“Sayın başkan, yaklaşık 2 ay önce savcı tehdit olayından sonra kamuoyunda yoğun tepkiler artınca avukatlarım ayrıldılar. Bir süre önce memleketimden 2 avukat geldi, onlar katılmak istedi ama hazır olmadıklarını söylediler. Ben bu olaylar çıktığından beri tek amacım maddi gerçeğin ortaya çakması için elimden geleni yapmak. O yüzden savunma yapmak istiyorum”
"İnsanı varlık yapan ne kadar değer varsa, hepsi üzerimden alındı. Ben bir hiç kaldım" diyen Fırat Sarı, mahkeme başkanına savunmasında şunları söyledi:
"FETÖ dönemine kadar devletle bağlantım vardı"
"Bu iddianame kapsamında olan bir şey değil, özellikle davacı tehdidinden dolayı toplumun etkilendiği bir durum oldu. Buraya gelmek çok istedim ama hayata dair pek umudum kalmadı. Öyle şeyler çıktı ki, akış hayal gücüne sığmayacak durumlara vardı. Bütün hesaplarıma bakılsın. Sümeyye ve Mehtap, dün söylediler; benim onlara borcum var. Çok fazla para harcıyorlar diye, para kontrolleri olsun diye para alırdım. 1975 Bingöl doğumluyum. İlk, orta ve lise eğitimimi orada tamamladım. 17 yaşımda tıp fakültesine girdim. Üniversitede bir yürüyüşe katıldım, bu nedenle 4-5 yıl cezaevinde örgüt üyeliğinden yattım. 16-17 yaşlarında çocukların ölüm orucu yaptığı dönemde bulundum. Örgütü benim kadar iyi kimse bilemez. Daha sonra ayrıştım ve güvenlik güçleriyle görüşmeye başladım. FETÖ dönemine kadar devletle bağlantım vardı.
"Esenyurt Devlet Hastanesi'nde bir hekim günde 100'ün üzerine hastaya bakıyor"
Zorunlu hizmetimi Esenyurt Devlet Hastanesi'nde yaptım. Orası, bir hekimin günde 100’ün üzerinde hasta baktığı bir yer. Zorunlu hizmetten sonra 2018 yılında Reyap Hastanesi'nde işe başladım. Reyap Hastanesi'nde çalışınca, Esenyurt Hastanesi'nde bir geçmişim vardı. Esenyurt, İstanbul’un en büyük ilçesi. Orada çok fazla tıp merkezi var. Halkın sosyoekonomik seviyesi düşüktür. Mesela bir gebe, sadece doğum yapacağı zaman, suyu geldiğinde en yakın tıp merkezine gider. Doğum yapan bir annenin bebeğinin ne durumda olacağını kestiremezsiniz. Bebek kötü olunca da bir an önce sevk etmek isterler.
"Ben özel hastanelerden yanayım"
Önce 'işletme nedir' diye baktığımda, sadece yenidoğan değil, kulak burun boğaz, göz, fizik tedavi... Hatta fizik tedavi, en çok işletmenin olduğu bölüm. Bu yola baktığımda 'yapabilir miyim' diye düşündüm ve böyle başladım. Sözleşmelerle ilgili ne varsa bana her şeyi sorabilirsiniz, her şeyi size detaylı anlatacağım. İlker Gönen ile tanıştık. Kendisi de nasıl tanıştığımızı anlattı. O da benim gibi çalışmayı seven bir insandı. Bu operasyon süresince A Hastanesi dahil birçok hastaneden teklif aldım ama 'yoğunuz' diyerek kabul etmedim. Özel sağlıkta her yerde olan bir durum bu.
Hastaneler neden işletme istiyor? Onu da anlatayım. Çalışan hemşire ve hekim bulmak zor. Diğer konu ise bunların ücretiyle ilgili. Özellikle hemşirelerin maaşlarında bir sorun var. Maaşlar genelde asgari ücretin biraz üzerinde. Aldıkları büyük sorumluluklara rağmen, yargılanan hemşireler asgari ücretten biraz fazlaya çalışıyor. Birine fazla maaş verdiğinde, bu sefer iş ortamındaki denge bozuluyor. Diğer yandan hasta sorunu var. Ben, özel hastanelerden yanayım. Bu yerler insan sağlığını önemsiyor ama aynı zamanda para kazanmak istiyorlar. Doğru yönetilmeleri de çok önemli, çünkü küçük bir olay bile korkunç boyutlara ulaşabiliyor.
"İşletme sistemini ben keşfetmedim"
İstanbul’da her taraf işletme. Benden önce de birçok kişi bu işi yapıyordu. Sözleşme ise 'hizmet işbirliği sözleşmesi' olarak adlandırılıyor. Bu sözleşmeyle her şey hastaneye aitti; doktor, hemşire vs., tamamen hastanenin kendi kurumsal sistemi aynen çalışıyordu. Bu sistemi ben keşfetmedim, bu sistem zaten vardı.
"112’de kimseye rüşvet vererek hasta almadık"
Biraz sevklere değinmek istiyorum. 112 dışında sevkleri tıp merkezlerinden aldık. Diğer türlü, 112’de kimseye rüşvet vererek hasta almadık. Bugün siz 112’yi ararsanız, bir tuşla sistem yanıt veriyor. 2023 Temmuz’da operasyon başlamıştı. Bu tarihten sonra kaç hasta sevk edildiği bilgisine 112’den ulaşabilirsiniz. Üstelik hastanın gideceği yere hasta yakını karar veremez.
İstanbul Avrupa Yakası'nda 20'den fazla özel hastane var. Ancak 112’de yalnızca 4 tane kuvözlü ambulans bulunuyor. Bu durumda ne yapabilirsiniz?
"Tapelerde belli yerler kesilmiş"
Tapelerde çok itirazım var. Birincisi, iki insan konuşuyor... Burada ben kamuya konuşuyorum ama her şeyi söylemem, kafamın içinde bin tane şey geçiyor olabilir, ona göre konuşuyorum. Siz güvendiğiniz bir insana daha rahat konuşursunuz. Özel hayatta geçen konuşmalar, kamuya yansıtıldı. Bunlar kamu ile alakalı konuşmalar değildi. Ayrıca belli yerler kesilmiş.
"Sevk sistemi için milletvekilleri de arardı"
Hor görülen sevk sistemi için beni milletvekilleri de arardı, herkes aradı. Çünkü yoğun bakımda yer yoktu. Tapelerde, iki kişinin konuşmasından sanki bebekler sokaktaymış gibi bir algı yaratıldı. O bebekler kuvözde, ciddi yatırımlar yapılan hastanelerdeydi.
"Ben ölüm oranlarının artacağını düşünüyorum"
Bir raporla ateşe atıldık. O hastanelerde çalışan binlerce insan işsiz kaldı. Sağlık sistemi sekteye uğradı. Sağlık Bakanlığı ekipleri buradaysa, bizden önce Esenyurt, Beylikdüzü ve Avcılar’daki ölüm oranlarını karşılaştırsınlar. Ben ölüm oranlarının artacağını düşünüyorum.
Dün çok konuşulan Karakoç Bebek hakkında konuşuldu. Yeni doğan bebekler zaten ilk hafta kilo kaybeder, ancak 2. haftada doğum tartısına geri dönerler. Diğer yandan, Kadan Bebek ile ilişkilendirilmem ise tam bir skandal. İlker Gönen ile bebek hakkında konuşuyoruz... Bu tamamen mesleki bir konuşma. Bu konuşmalardan yola çıkarak, deniyor ki; 'bu bebeğin ölümünden Fırat Sarı ve İlker Gönen sorumlu.' Ama hasta, doğduktan 1 saat sonra ölmüş.
"Polisler bana 'Hiç durmuyorsun, hep hareket halindesin' dedi"
Gerçek, yaratanın mührüdür. Mührün şekli ise mantıktır.
İstanbul’da çocuk yoğun bakım ünitelerinin sayısı çok az. Allah korusun, birimizin çocuğuna bir şey olsa yer bulmak çok zor.
Gece 2 saat uyurum, gece boyu hastanelere uğrarım. Takip eden polisler de bilir. Hatta bana 'Hiç durmuyorsun, hep hareket halindesin' demişlerdi.
"Kendimi insan olarak görmüyorum"
Opera Bebeğin ölümünde, raporda hastane ismi bile karıştırılmış. Benim geçmişe dönük hastalarımı ve tüm CİMER şikayetlerini incelediler. Onlarda bir şey bulamayınca, buraya yöneldiler.
Artık kendimi insan olarak görmüyorum.
"Ben bir hekime nasıl diyebilirim ki; 'Hastayı taburcu et ya da etme?"
Hakimlik nasıl kutsal ise hekimlik de öyledir. Aynı kökten gelir; hekim, hakem… Ben bir hekime nasıl diyebilirim ki; 'Hastayı taburcu et ya da etme?' Hemşire arkadaşlar, gençler ve çok özgüvenliler. Konuşurken hep 'Ben yaptım, ben ettim' dediler ama gençler... Gençken hepimiz öyleydik.
"Ölüm oranım Türkiye’deki hekimlerin altında"
Benim ölüm oranım, Türkiye’deki hekimlerin ölüm oranının altında. Eğer cani olsam, bu sayı yüksek olurdu. Hakkınızda bir rüşvet iddiası veya katil olduğunuza dair bir haber çıksa, sizin daha önce yargılandığınız insanlar şüpheye düşer. Bu yüzden Sağlık Bakanlığı'na 'Yapmayın' dedim.
Ben basit bir insanım. Bana organ nakli bile dediler. Organ çalma konusunu bile açtılar.
Bu haberlerle, bir annenin, hastaneye yatırılıp bebeğini yoğun bakıma bırakmış annelerin travmaları yeniden canlanıyor. Anneler haklı, onlara bir şey demiyorum. Onlar da bu durumdan mağdurlar.
"Hemşire arkadaşlar asgari ücretle çalışıyorlar ve 300 liraya ilaç satmaya çalışmışlar"
Bingöl’de istihbarat görevlisi bir arkadaşım vardı. Bana Vatan Emniyeti'nden iki polis arkadaş yönlendirdi. Onlarla dört saat görüştüm, telefon kayıtları da bende var. Ben bunları Mali Şube’de söylediğimde herkes cin görmüş gibi oldu. Orada o polislere anlattığım şey şuydu: Bu operasyonda bir bebek ölümü yok ama başka bir şey var. Bu hemşire arkadaşlar asgari ücretle çalışıyorlar ve 300 liraya ilaç satmaya çalışmışlar.
"CİMER şikayeti yapan Deniz Korkmaz'ın Vatan Emniyet ile ilişkisi olduğunu düşünüyorum"
Araştırmalar neticesinde, ihbarı yapan kişinin hemşire (erkek) Deniz Korkmaz olduğunu öğrendik. CİMER şikayeti yapanı da evladım gibi yanımda taşırdım. Şikayeti yaptıktan sonra da Duygu Hastanesi'nde çalışmaya devam etti. Deniz Korkmaz, Deniz Gezmiş parkası giyerdi, hastane molalarında Mao okurdu. Deniz Korkmaz, 'Aziz milletim' diyerek şikayetini yapmış. Ama Deniz böyle bir şey bilmez, o aşırı solcudur. Vatan emniyet ile ilişkisi olduğunu düşünüyorum, Deniz vatan millet kaygısı taşımaz.
Hemşire (erkek) Deniz Korkmaz’ın bunu siyasi bir eylem olarak yaptığını düşünüyorum. Başka türlü açıklayamıyorum. Biz bu çocuğu örgütten ayrı tutalım diye nasihat ederdik, 'ya dağa gidecek' falan diye korkardık. Deniz’i de Dr. Mehmet Gürül tanıştırmıştı.
"Oğlum okula gitmekten korkuyor"
Bugün oğlumun mektubunu aldım, 15 yaşında. Mektubunda, 'Telefon geldi, korktum' diyor. Telefonda, 'Baban iyi bir doktor' demişler. Okula gitmekten korktuğunu anlatmış. 'Biz kimseye bir şey diyemiyoruz, babam hep hastalarına giderdi, bizimle ilgilenmedi' diyemezdi."
Mahkeme başkanı ile Fırat Sarı arasında geçen diyalog
Mahkeme başkanı: Anlaştığın hastaneler hangileriydi?
Fırat Sarı: Doğa Hastanesi, tam işletme değildi ama bir dönem onlarla çalıştım. Önce Baypark Hastanesi, sonra Florya Hastanesi, sonra Avcılar Hospital, ardından Bağcılardaki Şafak Hastanesi, Güney Hastanesi ve Duygu Hastanesi ile çalıştım.
Mahkeme başkanı: Bu isimleri tanıyor musun? Cansu Akyıldırım?
Fırat Sarı: Evet tanıyorum, sorumlu hemşireydi. Sonra başhemşire oldu ve TRG’ye gitti. Reyap Hastanesi’nde benimle çalıştı, ardından Birinci Hastane’de çalıştı.
Mahkeme başkanı: Ceren Hatice Kırım?
Fırat Sarı: Bizimle çalıştı. Medilife’tan önce A Hastanesi’nde çalıştı. O zaman A Hastanesi de işletme hastanesiydi. Ceren oradaydı, sonra Beylikdüzü Medilife Hastanesi’ne geçti.
Mahkeme başkanı: İfadende Esenyurt Reyap Hastanesi geçiyor.
Fırat Sarı: Evet, orada da çalıştı.
Mahkeme başkanı: Gıyasettin Mert Özdemir’in eşi?
Fırat Sarı: Sigortasını yaptık.
Mahkeme başkanı: O farklı anlatmıştı.
Fırat Sarı: Bağışlasın ama gerçeği söylemek zorundayım, sigortasını yaptım.
Mahkeme başkanı: Medinsense şirketinin hesabını kim yapıyordu?
Fırat Sarı: Hesap diye bir şey yoktu, başkanım. Bir hastanemizden en fazla 300 bin TL gelir elde ediliyordu. Bunun 100 bin TL’si doktora, geri kalanı hemşirelere ve maaşlara gidiyordu. Bazen zarar ettik, bazen de cüzi miktarlarda para kazandık.
Mahkeme başkanı: GNZ şirketini nasıl açtın?
Fırat Sarı: (CİMER şikayetini yapan) Deniz Korkmaz ile konuştum. Zaten Deniz’i seviyorum.
Mahkeme başkanı: Deniz mi ilgileniyordu yoksa başka biri mi?
Fırat Sarı: Ben talimat verdim. Sümeyye’ye söylemiştim.
Mahkeme başkanı: İşletmeler için kimlerle görüştün?
Fırat Sarı: Sadece patronlarla görüştüm diyemem... Ama başhekimlerle de görüşmelerim oluyordu.
Mahkeme başkanı: Bu salondan kim var?
Fırat Sarı: Mesela Birinci Hastanesi için Ali Aksu ile görüştük.
Mahkeme başkanı: TRG Hastanesi’nden?
Fırat Sarı: Murat Mantuş ile.
Mahkeme başkanı: Bağcılar Medilife’ta?
Fırat Sarı: Oranın sahipleri karışıktı, hastane çok alınıp satıldı... Ha, Semiha Hanım vardı.
Mahkeme başkanı: Semiha Yavuz mu? Şafak Hastanesi’nde değil miydi?
Fırat Sarı: Şafak’tan oraya geçti.
YORUMLAR